Bireysel Başvuruda İç Hukuk Yollarının Tüketilmesi Şartı
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılabilmesi için iç hukuk yollarının tüketilmesi şarttır. Hakkı ihlal edilen birey, idari başvurular ve olağan kanun yollarının tüketilmesi ile bir sonuca varılamaması halinde ihlalin giderilebilmesi amacıyla son çare olarak Anayasa Mahkemesine başvurabilecektir. Kamu gücünün neden olduğu ihlallerin giderilebilmesi veya ortadan kaldırılabilmesi için öncelik, idari başvuru yolları ve olağan kanun yolları tüketilmek üzere genel mahkemelerde yapılacak yargılamalardır.
Olağan kanun yolları ve idari başvuru yolları tüketilmeden yapılan başvurular, Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edilmeyecektir. Başvurucunun ihmali ya da kendi kusuruyla temyiz ya da itiraz sürelerini kaçırmış olması sebebiyle olağan kanun yollarının tüketilemediği durumlarda yapılan başvurular hakkında da, Mahkeme kabul edilmezlik kararı verecektir.
Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“… Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı ” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun, bireysel başvuru konusu şikâyetini süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması gerekir.
İç Hukuk Yollarının Tüketilmesi Şartı İle Alakalı Sık Sorulan Sorular
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda iç hukuk yollarının tüketilmesi ile ilgili merak edilen ve sık sorulan sorulara göz atabilirsiniz. Bireysel başvuru süreci karmaşık olabileceği için, bu tür soruların yanıtlarını bilmek, süreçle ilgili bilinçli kararlar almanıza katkı sağlayacaktır.
İdari ve yargısal yolları tüketmek, hukuki bir sorunun çözümü için öncelikle başvurulması gereken idari ve yargısal süreçlerin tamamlanması anlamına gelir. Bu kavram, özellikle bireysel başvurular ve üst mahkemelere yapılan itirazlar söz konusu olduğunda önemlidir.
İdari yolların tükenmesi, idari işlemler ve kararlarla ilgili olarak öncelikle başvurulabilecek tüm mercilerde (örneğin ilgili idare, belediye veya valilik gibi) başvuru ve itiraz süreçlerinin tamamlanması anlamına gelir. İdari süreçlerin sonuçsuz kalması veya sonuçtan memnuniyetsizlik durumunda yargısal sürece geçilir.
Yargısal yolların tükenmesi ise, hukuki bir sorunun çözümü için öncelikle başvurulması gereken mahkemelerde başvuru ve itiraz süreçlerinin (istinaf ve temyiz gibi tüm olağan yollar) tamamlanması anlamına gelir. Bu, ilgili dava veya başvurunun yerel mahkeme, bölge idare mahkemesi ve Yargıtay gibi tüm yargı mercilerinde ele alınarak karara bağlanmasıdır. İdari ve yargısal yolları tüketme ilkesi, bireysel başvuruların özellikle Anayasa Mahkemesi gibi üst düzey mahkemelerde ele alınabilmesi için gereklidir. Anayasa Mahkemesi yargısal yollar tükenmeden yapılan bireysel başvuruları reddeder.
İç Hukuk Yollarının Tüketilmesi Şartı İle Alakalı Emsal AYM Kararları
Anayasa Mahkemesi emsal kararları, bireysel başvuru sürecinde iç hukuk yollarının tüketilmesi gerektiğine dair somut örnekler sunduğundan değerli bir kaynak niteliğindedir. Bu emsal kararlar, bireysel başvuru sürecinde alınması gereken adımları ve dikkat edilmesi gereken noktaları daha iyi anlamak açısından büyük önem taşımaktadır.
Başvuruya konu olayda, başvurucu tarafından görev yaptığı okulun yönetim kadrosunda yer alan ve okulda çalıştığı belirtilen şüpheliler hakkında, kendisinin de eserleriyle iştirak ettiği bir resim sergisinde izinsiz olarak sağlık durumu hakkında sorular sorulduğu, sergiye dahil olan eserlerinin fotoğraflarının çekildiği, toplanan kişisel bilgilerinin okul idaresine iletilmesi sonucunda hakkında disiplin soruşturması başlatıldığı, belirtilen işlem ve başka bir takım hukuksuz işlemler yapılmak suretiyle idarece kendisine mobbing uygulandığı belirtilerek suç duyurusunda bulunulduğu, yürütülen soruşturma sonucunda şüpheliler hakkındaki evrakın işlemden kaldırılmasına karar verildiği, ancak başvurucu tarafından somut başvuru açısından daha etkili bir giderim yolu olan hukuk davası açma yoluna gidilmediği anlaşılmaktadır.
Yukarıda yer verilen tespitler çerçevesinde, fiziksel ve zihinsel bütünlüğe ve mahremiyet alanına ait unsurlara karşı yapıldığı iddia edilen müdahaleler ile ilgili olarak, başvurucu tarafından yalnızca ceza muhakemesi yoluna başvurulmuş olduğu nazara alındığında, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için etkili başvuru yollarının tüketilmesi koşulunun yerine getirildiği söylenemez.
Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından fiziksel ve zihinsel bütünlüğüne ve mahremiyet alanına ait unsurlara karşı yapıldığı iddia edilen müdahaleler ile ilgili olarak yalnızca ceza muhakemesi yoluna başvurulduğu ve somut başvuru açısından daha etkili bir giderim yolu olan hukuk davası açma imkânı kullanılmaksızın bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının “başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır.
Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir.
6100 sayılı Kanun’un geçici 3. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bölge adliye mahkemelerinin Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanun’un temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunmaktadır.
Hukuk davalarında 1086 sayılı Kanun’un 440. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Yargıtay kararlarına karşı tefhim veya tebliğden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yoluna başvurulabilmektedir. Bu yola başvurulması hâlinde karar düzeltme talebine ilişkin bir karar verilinceye kadar mahkeme kararının kesinleşmesi ve başvuru yollarının tüketilmesi söz konusu değildir. Bu durumda karar düzeltme talebine ilişkin bir karar verilmeden hukuk yollarının tüketildiği söylenemez.
Bu çerçevede, hukuk davalarında karar düzeltme yoluna başvurulmuş ise Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için, öncelikle bu talebe ilişkin kararın beklenerek bu yolun tüketilmesi gerektiği açıktır. Başvuru konusu olayda, başvurucuların karar düzeltme talebi hakkında henüz karar verilmediğinden olağan kanun yolları tüketilmemiş sayılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu işleme karşı kanunda öngörülmüş yargısal başvuru yollarının tamamı tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvuruların diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
(Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § …)
Anayasa Mahkemesi, Türk hukuk sisteminde mevcut bir hukuk yolu olan, hem hastanenin ve ilgili personelin mesuliyetini saptayabilecek hem de gerektiği takdirde zararın ödenmesini sağlayabilecek olan tazminat davasının hâlihazırda devam ettiğini tespit etmektedir. Anayasa Mahkemesi, yukarıda yer verilen Yargıtay içtihatlarını da ( bkz. §§ 27, 28) göz önünde bulundurarak açılan tazminat davasının, makul bir başarı şansı sunmadığı sonucunu çıkarmaya olanak sağlayan herhangi bir husus içermediği kanaatine varmıştır. Bu durumda maddi ve manevi varlığı koruma hakkının ihlal edildiği yönünde ileri sürülen iddiaların -yargılama süreci kesin olarak sona ermediğinden- bu aşamada incelenmesi mümkün değildir.
Hukuka veya sözleşmeye aykırı bir fiil nedeniyle başkasına verilmiş olan zararın tazmin edilmesi yükümlülüğünü ifade eden hukuki sorumluluk, ceza hukuku alanında suç diye adlandırılan insan davranışına göre daha geniş bir hukuka aykırı davranış grubunu kapsamaktadır. Bir eylemin suç teşkil edebilmesi için ilgili kanunda açıkça tanımlanması gerekirken haksız fiil için böyle bir sınırlamaya yer verilmemektedir. Ayrıca, ceza hukuku alanında taksire dayalı sorumluluğun istisnai nitelik taşımasına rağmen kasten veya taksirle başkalarına verilen zararın hukuki sorumluluk kapsamında giderim imkânının daha fazla olduğu, ceza hukuku alanında objektif sorumluluğa yer verilmezken hukuki sorumluluk alanında objektif sorumluluk esasının da etkin şekilde uygulandığı ve hukuki sorumluluk alanında aynı maddi vakıalar çerçevesinde daha düşük bir ispat standardı kullanılarak kişisel sorumluluğun söz konusu olabildiği anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra hukuk sistemimizde ceza muhakemesinde şahsi hak iddiasında bulunma imkânı ortadan kaldırılırken hukuki sorumluluk alanındaki tazmin yükümlülüğünün asıl gayesinin zarar görenin zararının telafi edilmesi olduğu dikkate alındığında özellikle somut başvuruya konu ihlal iddiasına benzer uyuşmazlıklar açısından hukuki tazmin yolunun daha yüksek başarı şansı sunabilecek, kullanılabilir ve etkili bir başvuru yolu olduğu anlaşılmaktadır (Işıl Yaykır, B. No: 2013/2284, 15/4/2014, § 44).
Açıklanan nedenlerle tıbbi hata sonucunda maddi ve manevi varlığı koruma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.