Hakimin tarafsızlığıyla ilgili olarak, 1982 Anayasası‘nda açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak yargının dolayısıyla da yargı yetkisini kullanan mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı kavramıyla hakimlerin bağımsızlığı ve tarafsızlığının da kastedildiği kabul edilmektedir. Esas olarak mahkeme ve hakim kavramları farklı kavramlardır. Mahkeme yargı işlevinin yerine getirildiği makamı, hakim ise yargı işlevini yerine getiren kişiyi ifade etmektedir. Ancak genellikle bu kavramlar birbirlerinin yerine kullanılmaktadır. Buna göre bir değerlendirme yapıldığında hakimlerin tarafsızlığıyla ilgili olarak Anayasa’nın 9. maddesinde düzenleme yapıldığını belirtmek gerekir. 6771 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesi ile Anayasanın 9. maddesine “bağımsız” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve tarafsız” ibaresi eklenmiştir. 16 Nisan 2017’de yapılan halk oylaması neticesinde yeterli oy alınmış ve Anayasa’nın 9. maddesi “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır” şeklinde değiştirilmiştir. Söz konusu değişiklik ile yargının dolayısıyla da hakimlerin tarafsızlığı anayasal bir dayanağa kavuşturulmuştur. Günümüz Türk hukukunda hakimlerin tarafsızlığının sağlanması için hakimin yasaklılığı ve reddi, hakimlerin sorumluluğu gibi bazı hukuki güvenceler oluşturulmuş aynı zamanda da hakimlerin uymaları gereken etik ilkeler belirlenmiştir.
Öte yandan Anayasa’nın 138. maddesinde hakimlerin, görevlerinde bağımsız olduğu; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar verecekleri öngörülmektedir. Her ne kadar söz konusu düzenlemede hakimin tarafsızlığından bahsedilmemiş olsa da bu kuraldan hakimlerin tarafsız olması gerektiği sonucunun çıkarılabileceği kabul edilmektedir. Zira hakimin bağımsızlığı ve tarafsızlığı bir madalyonun iki yüzü gibi birbirinden ayrı düşünülemez ve bağımsız olmayan hakimin tarafsız olduğundan söz edilemez. Özellikle, hakimlerin yürütme erkine karşı bağımsızlığını sağlayacak güvencelerin tam olarak alınması gerekir. Bu yönüyle tarafsızlığın ön şartının bağımsızlık olduğunun vurgulaması gerekir.
Bağımsızlık esas olarak, hakimin görevini yaparken özgür olması, hiçbir dış baskı ve etki altında kalmamasını ifade etmektedir. Tarafsızlık ise yukarıda da ifade edildiği üzere, hakimin yargılamayı yaparken hiç kimseyi kayırmaması, kendisinin veya taraflardan birinin çıkarını gözetmemesi, davanın taraflarına karşı sübjektif değil objektif davranması, taraflardan birinin veya diğerinin olumlu veya olumsuz etkisinde kalmamasını aynı zamanda da, kendi kişisel görüşlerinden ve önyargılarından uzaklaşarak, taraflara eşit davranarak yargılama yapmasını ifade etmektedir.
Anayasa’nın 138. maddesinde hakimin tarafsızlığından bahsedilmemiş olsa bile tarafsızlık hakimin en önemli niteliğidir. Tarafsızlık, yargılama bakımından kendiliğinden bir unsur, doğal bir şart olduğu için genellikle üzerinde durulmayan bir konu olarak nitelendirilmektedir. Anayasa’da açıkça düzenlenmemiş olmasının sebebi olarak doktrinde, hakimin en temel ve en doğal niteliğinin tarafsızlık olduğu, bunu açıkça düzenlemeye bile gerek olmadığı, tarafsızlığın yargılamanın doğasından kaynaklandığı ileri sürülmektedir. Öte yandan hakimin tarafsızlığının, demokratik hukuk devleti, adalet, kanun önünde eşitlik, tabii hakim, hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı gibi Anayasa’da düzenlenmiş temel ilke ve haklarla güvence altına alındığı kabul edilmektedir. Özellikle Anayasa’nın 36. maddesinde her şahsın adil yargılanma hakkı olduğu hükme bağlanmıştır. Adil yargılanma hakkının unsurlarından birisi de kanunla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkemece yargılanma hakkıdır. Bu anlamda hakimin tarafsız olması, hakim bakımından bir yükümlülükken, uyuşmazlığın tarafları bakımından da bir hak olarak nitelendirilmelidir. Bu nedenle yargılamanın tarafsız olmayan bir hakim tarafından görülüp, hükme bağlanması halinde bir temel hak ihlalinin söz konusu olabileceği de göz ardı edilmemelidir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ise, hakimin tarafsızlığını hakimin sübjektif tarafsızlığı ve hakimin objektif tarafsızlığı olarak ikiye ayırmaktadır. Sübjektif (öznel) tarafsızlık, hakimin birey olarak mevcut davada tarafsızlığını, objektif (nesnel) tarafsızlık ise, kurum olarak mahkemenin taraflara eşit mesafede bulunduğu ve tarafsız davranacağına dair hak arayanlara güven veren bir görünüme sahip olmasını ifade etmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne göre, hakim veya mahkeme üyelerinin sübjektif tarafsızlığının mevcut olduğu karinesi vardır ve bu karinenin aksi ispat edilene kadar hakimin tarafsız olduğu kabul edilmektedir. Ancak hakim üzerinde, hakimin bireysel, ahlaki, felsefi ve ideolojik yönelimlerinin ve çevresel etmenlerin karar verme sürecinde etkide bulunduğuna dair makul ve ciddi bir şüphe varsa hakimin taraflı karar verdiğine hükmedilmektedir.
Objektif tarafsızlıkta ise, mahkemenin oluşum şekli, hakimlerin sahip olduğu güvenceler ve hakimin dava konusu olayın soruşturma ve kovuşturma aşamasında savcı olarak görev yapıp yapmadığı gibi bazı hususlar dikkate alınmaktadır. Öte yandan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre, “adaletin gerçekleşmesi yetmez, gerçekleştiğinin açıkça görülmesi de gerekir”. Mahkemenin tarafsız olduğuna ilişkin algı, makul bir gözlemcinin konuya gerçekçi ve pratik olarak baktığında taraflılık yönünde bir algıya sahip olup olmadığıyla test edilmektedir.
Tarafsız bir mahkeme önünde yargılanma hakkından, taraf açık iradesi ile feragat etmiş ise ya da hakimin taraflı davrandığına ilişkin itiraz etme imkanı varken itiraz etmemiş ise, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar vermektedir.
Hakimlerin Tarafsızlığını Sağlamaya Yönelik Etik İlkeleri
Hakimlerin tarafsızlığı önemli olduğundan hakimlerin tarafsızlıklarını sağlamaya yönelik bir çok hukuki düzenleme yapılmıştır. Bununla birlikte hakimlerin uymaları gereken mesleki etik kurallar geliştirilmiştir. Diğer mesleklerde olduğu gibi, hakimlik mesleği bakımından da, hakimlik mesleğin onuruna yaraşır şekilde ifa edilmesi ve kamunun, mesleğin onuruna yaraşır şekilde ifa edileceğine dair inancının sarsılmaması bakımından etik ilkeler ve kodlar çok önemlidir. Etik ilkeler hakimin tarafsız ve adil karar verebilmesini sağlayan, esas olarak içsel olan ancak toplumun temel değerlerini yansıtan hukuki düzenlemelerle somut hale getirilen kurallardır.
Hakimlerin Tarafsızlığını Sağlamaya Yönelik Düzenlemeler
Hakimlerin meslek ahlakı standartlarını oluşturmak amacıyla Birleşmiş Milletler Bangolar Yargı Etiği İlkeleri kabul edilmiştir. Bangolar İlkeleri, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu‘nun 23 Nisan 2003 tarihli oturumunda kabul edilmiş, 27.06.2006 tarihinde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 315 sayılı kararı ile benimsenmiş ve Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü’nün 14.11.2006 gün ve 100289 sayılı yazısı ile tüm hakim ve savcılara duyurulmuştur.
Hakimlerin Tarafsızlığını Sağlamaya Yönelik Emsal Kararlar
Yargıtay da, Bangolar Yargı Etiği İlkelerinin hakimleri bağlayıcı nitelikte olduğu hususunu kararlarında açıkça zikretmektedir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na göre, “…hakimler ve savcılar Anayasa ve yasalarla kendilerine verilen görev ve yetkileri, yazılı olan veya olmayan ancak evrensel anlamda hakim ve savcıları bağladığında da kuşku bulunmayan etik kurallara tabi olarak yerine getirmelidirler. Aksine davranışın ortaya çıkaracağı sonuçların 5237sayılı TCY’nin 257. maddesinde açıklanan suç öğelerini içermesi durumunda da yetki ve görevin ihmalinden ya da kötüye kullanılmasından söz edilmesinin olanaklı bulunduğu açıktır.”
Yukarıda belirtilen karara benzer bir karar da Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından verilmiştir. Hukuk Genel Kurulu’na göre de; “… hakimler Anayasa ve yasalarla kendilerine verilen görev ve yetkileri, yazılı olan veya olmayan ancak evrensel anlamda onları da bağladığında kuşku bulunmayan etik kurallara tabi olarak yerine getirmeli; kanunları -daha geniş anlamıyla mevzuatı- usulünce uygulamalı; Anayasamızın 90. maddesi gereğince iç hukuk normu haline gelen ve kanun hükmünde bulunan Milletlerarası andlaşmaları ve uluslararası yargı kararlarını da göz ardı etmemelidir.” Bu kararlarda da isabetle belirtildiği üzere, Bangolar Yargı Etiği İlkeleri hakimleri bağlayıcı nitelikte olup, hakimlerin bu ilkelere uyması gerekir.
Bangolar Yargı Etiği İlkeleri
Bangolar Yargı Etiği İlkeleri altı değerden oluşmaktadır. Bunlar sırasıyla, bağımsızlık, tarafsızlık, doğruluk ve tutarlılık, dürüstlük, eşitlik, ehliyet ve liyakattır. Bu değerler aslında birbiriyle sıkı ilişki içinde olup, birbirinden bağımsız değerlendirilmemesi gerekir. Söz konusu değerlerden ikinci sırada yer alan tarafsızlık hakkında ilke şu şekilde belirtilmiştir: “Tarafsızlık, yargı görevinin tam ve doğru bir şekilde yerine getirilmesinin esasıdır. Bu prensip sadece bizatihi karar için değil aynı zamanda kararın oluşturulduğu süreç açısından da geçerlidir”.
Hakimin Tarafsızlığı İlkesinin Uygulanması
Tarafsızlık ilkenin uygulaması ise aynen şu şekilde düzenlenmiştir:
2.1 Hakim, yargı görevlerini tarafsız, önyargısız ve iltimassız olarak yerine getirmelidir.
2.2 Hakim, mahkeme içerisinde ve dışında, halkın, hukukçuların ve dava taraflarının yargı ve hakim tarafsızlığına duyduğu güveni koruyacak ve artıracak davranışlar içerisinde olmalıdır.
2.3 Hakim, makul olduğu ölçüde, duruşma ve karar aşamalarında davadan reddini gerektirecek durumları en aza indirecek şekilde hareket etmelidir.
2.4 Hakim, önündeki veya önüne gelme ihtimali olan bir dava hakkında, bilerek ve isteyerek, davanın sonucunu etkilemesi veya sürecin aşikar adillik vasfını zayıflatması beklenebilecek hiçbir yorumda bulunmamalıdır. Ayrıca hakim, kamuya açık olsun veya olmasın, herhangi bir şahıs ya da mesele konusunda adil yargılamayı etkileyebilecek herhangi bir yorum da yapmamalıdır.
2.5 Hakim, tarafsız olarak karar veremeyeceği veya makul bir gözlemcide tarafsız olarak karar veremeyeceği izlenimi doğurabileceği durumlarda yargılamanın herhangi bir aşamasına katılmaktan kaçınmalıdır. Bu tür davalar aşağıdaki durumlarda söz konusu olup, bu üç bentle sınırlı değildir:
2.5.1 Hakimin, davanın taraflarından biriyle ilgili gerçek bir önyargı veya tarafgirlik içerisinde olması veya davaya ilişkin delil kabilinden tartışılan olaylarla ilgili kişisel bir bilgiye sahip olması;
2.5.2 Hakimin ihtilaflı konuda daha önceden avukatlık yapmış olması veya esas tanıklardan biri olarak yer almış olması;
2.5.3 Hakimin ya da hakimin ailesinden birisinin ihtilaf konusu dava sonuçlarıyla ilgili ekonomik bir çıkarının olması. Davaya bakmaya devam edecek başka bir hakimin belirlenememesi halinde veya herhangi bir eylemde bulunulmamasının, durumun aciliyeti nedeniyle ciddi şekilde adaletsizliğe yol açacağı durumlarda hakime görevden el çektirmek gerekmez.
Ayrıca Bangolar Yargı Etiği İlkeleri’nin bağımsızlık ve eşitlik değerleri de hakimin tarafsızlığıyla ilgilidir. Doktrinde, eşitlik ilkesine aykırı davranıldığında, bunun yargının tarafsızlığına gölge düşüreceği ve böyle bir durumda hakimin çekilmesi gerektiği haklı olarak ileri sürülmektedir. Bangolar Yargı Etiği İlkeleri birlikte değerlendirildiğinde hakimin tarafsızlığına özel bir önem verildiği anlaşılmaktadır.
Hakimin Tarafsızlığını Sağlamaya Yönelik Hukuki Düzenlemeler
Günümüz Türk hukukunda hakimlerin tarafsızlığının sağlanması için hakimin yasaklılığı ve reddi, hakimlerin sorumluluğu gibi bazı hukuki güvenceler oluşturulmuş aynı zamanda da hakimlerin uymaları gereken etik ilkeler belirlenmiştir. Ancak şunu ifade etmek gerekir ki hakimin tarafsızlığını sağlamak hakimin bağımsızlığını sağlamaktan daha zordur; zira bağımsızlıkta kurumsal bir durum, tarafsızlıkta ise hakimin psikolojik bir yönelimi, iç muhakemesi söz konusudur ve hakimde çeşitli ideolojik etkilere ve menfaat ilişkilerine açık olabilir. Aynı sosyal çevrede yetişmiş olmak, aynı veya farklı din ya da mezhebe sahip olmak gibi bazı etkenler olabilir. Bu gibi durumlarda esas olarak hakimin tarafsızlığının zedelenmediği kabul edilmektedir. Fakat bu gibi durumlar verilecek hükmün objektifliğinden şüphe duyulmasına neden olan yoğunluğa ulaştığı takdirde, hakimin tarafsızlığından da bahsedilemez. Hakimin tarafsızlığını sağlamak amacıyla, hakimin reddi ve yasaklılığı, hakimlerin sorumluluğu ve tarafların aleni surette yargılanma hakkı düzenlenmiştir.
Hakimin Yasaklılığı ve Reddi
Medeni yargı bakımından hakimin tarafsızlığını sağlamak amacıyla 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu‘nda hakimin yasaklılığı, reddi ve hukuki sorumluluğuna ilişkin hükümler öngörülmüştür. Hakimin yasaklılığı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 34. maddesinde tahdidi olarak sayılmış olup, söz konusu durumların olması halinde talep olmasa bile hakimin davadan çekinmesi gerekir. Kanun koyucu, yasaklılık sebeplerinin bulunduğu durumda hakimin tarafsız olamayacağını varsaymıştır. Bu nedenle de yasaklılık sebeplerinin bulunduğu hallerde tarafların anlaşarak hakimin davaya bakmasına imkan tanınmamıştır.
Hakimin reddi sebepleri ise Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 36. maddesinde düzenlenmiş olup, söz konusu maddedeki sayma tahdidi değildir. Maddede sayılmayan hallerden biri olsa bile hakimin tarafsız olamayacağına dair önemli bir şüphe olması halinde hakim taraflarca reddedilebileceği gibi, kendisi de kendini reddedebilir.
Yasaklılık hallerinden farklı olarak ret sebebinin bulunduğu hallerde, tarafların muvafakat etmesi halinde hakim davayı görmeye devam edebilir. Ancak şahsında ret sebeplerinin gerçekleştiğini düşünen hakim, tarafların açık muvafakati olsa bile, kendi kendisini reddedebilir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu‘nun 37. maddesinde kendi kendini ret hakime tanınmış bir yetkidir. Bu yetkinin tarafların isteğiyle bertaraf edilmesi mümkün değildir. Öte yandan aynı Kanun’un 375. maddesinin birinci fıkrasının b bendinde “b) Davaya bakması yasak olan yahut hakkındaki ret talebi, merciince kesin olarak kabul edilen hakimin karar vermiş veya karara katılmış bulunması” yargılamanın iadesi sebebi olarak kabul edilmiştir.
Medeni yargıda geçerli olan bu kurallar idari yargıda da geçerlidir. Zira 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu‘nun 31. maddesinde hakimin yasaklılığı ve reddi hallerinde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu‘nun uygulanacağı belirtilmiştir. Ayrıca 2577 sayılı Kanun’un 56 ve 57. maddelerinde de düzenlemeler bulunmaktadır. Söz konusu Kanun’un 56. maddesinde Danıştay’da çekinme ve ret başlığı altında Danıştay daire başkanları ve üyelerinin çekinme veya reddi hususu ve ayrıca Danıştay tetkik hakimi ve savcılarının sebeplerini bildirerek çekinebilecekleri gibi taraflarca da reddedilebileceği öngörülmektedir.
Ceza yargısı bakımından ise, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nda 22 vd. maddelerde hakimin davaya bakamaması ve reddi düzenlenmiştir. Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 23. maddesinde ise yargılamaya katılamayacak hakim hakkında düzenleme yapılmıştır.
Yargıtay başkan ve üyelerinin tarafsızlığını sağlamak amacıyla 2797 sayılı Yargıtay Kanunu‘nun 39. maddesinde de, dairelerin ve genel kurulların başkan ve üyelerinin reddedilebileceği düzenlenmiştir. Ancak söz konusu düzenlemede tetkik hakimlerin reddiyle ilgili her hangi bir hükme yer verilmemiştir. Yargıtay Kanunu’nun 26. maddesinde tetkik hakimlerinin görevleri düzenlenmiştir. Söz konusu maddeye göre “Tetkik hakimleri kurul ve daire başkanlarının kendilerine verecekleri dosya ve evrakı, süresinde inceleyerek bir rapor düzenlerler. Kararlara ve yapılacak işlere ilişkin düşüncelerini rapora yazıp kurullara açıklamakla yetinirler. Birinci Başkan, kurul ve daire başkanlarının verecekleri diğer görevleri yerine getirirler. ” Yargıtay Kanunu’nda açık hüküm olmasa da tetkik hakimlerinin de tarafsız olması gerekir. Her ne kadar tetkik hakimleri kararı veren üye sıfatına sahip olmasalar da, kararın oluşturulduğu aşamada görev alarak uyuşmazlıkla ilgili rapor hazırlayıp, kurullara sunarak kararın alınmasına ve kararın yazılmasına katkıda bulunmaktadırlar. Bu nedenlerle tetkik hakimlerinin tarafsız olması ve tarafsızlığından şüpheyi gerektiren hallerde de reddedilebilmesi ve bazı işlere de bakmasının yasak olması gerekir. Nitekim Danıştay tetkik hakimlerin sebeplerini bildirerek çekinebilecekleri gibi reddedilebilecekleri 2577 sayılı Kanun’un 56. maddesinde açıkça düzenlenmiştir. Öte yandan zabıt katibinin bile yasaklılığı ve reddini öngören (HMK m.45, CMK m.32) kanun koyucunun Yargıtay tetkik hakiminin yasaklılık veya red halini düzenlememiş olması doğru değildir. Nitekim Bangolar Yargı Etiği İlkelerinde de belirtildiği üzere, tarafsızlık sadece karar için değil aynı zamanda kararın oluşturulduğu süreç açısından da geçerli olmalıdır.
Anayasa Mahkemesi üyelerinin de tarafsız olması gerekir. Nitekim üyeler göreve başlamadan önce görevlerini tarafsız şekilde yürüteceklerine dair ant içmektedirler. Öte yandan 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 59 vd. maddelerinde dava ve işlere katılmaya engel durumlar düzenlenmiştir. 59. maddedeki durumların varlığı halinde başkan ve üyeler söz konusu dava veya işe bakamazlar. 6216 sayılı Kanun’un 60. maddesinde de başkan ve üyelerin tarafsız hareket edemeyecekleri kanısını haklı kılan hallerin olduğu iddiası ile reddedilebileceği düzenlenmiştir. Ancak raportör veya raportör yardımcılarının reddi veya yasaklılık halleriyle ilgili her hangi bir düzenleme yapılmamıştır.
Hakimlerin tarafsızlığını sağlamak amacıyla 2802 sayılı Hakimler Savcılar Kanunu‘nun 46. maddesinde de bazı düzenlemeler öngörülmüştür. Özellikle söz konusu maddenin birinci fıkrası hükmüne göre, karı – koca, ikinci derece dahil kan ve sıhri hısımların bir mahkemenin aynı dairesinde görev yapamayacakları öngörülmek suretiyle hakimlerin tarafsızlığını zedeleme ihtimali olan durumlara izin verilmemiştir. Yargıtay isabetli olarak, eşlerden birinin hazırladığı iddianame üzerine açılan davada kovuşturma ve hüküm aşamasına diğer eşin katılamayacağına karar vermiştir.
Hakimlerin Hukuki, Cezai ve Disiplin Sorumluluğu
Hakimlerin hukuki sorumluluğu Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. 46. maddeye göre, hakimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir. Devlet ödediği tazminat nedeniyle sorumlu hakime ödeme tarihinden itibaren bir yıl içinde rücu edebilir. Hakim kavramının içine ilk derece, bölge adliye ve Yargıtay başkan ve üyeleri ile kanunen onlarla aynı konumda olanlar girmektedir (HMK m.47). Ancak ceza mahkemesi hakimleri için Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 141 vd. maddelerinde ayrıca tazminat sorumluluğu düzenlenmiştir.
Hakime karşı yargılama faaliyetinden dolayı tazminat davası açılabilmesi için Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesinde sınırlı sayma yöntemiyle belirlenen sorumluluk sebeplerine dayanılması şarttır. Maddenin a bendinde “a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.” ilk sorumluluk sebebi olarak belirtilmiştir. Söz konusu maddenin b bendinde de aslında dolaylı da olsa hakimin tarafsızlığını zedeleyen sebep olarak nitelendirilebilecek olan, “b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.” düzenlenmiştir. Öte yandan 46. maddenin ç ve d bentlerinin de hakimin tarafsızlığıyla ilgili olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Zira dava dosyasında yer alan bilgi ve belgeler dışında hakimin içsel veya dışsal etkiler altında kalarak vermiş olduğu kararın veya hükmün taraflı olarak verildiği kabul edilmektedir.
Hakimlerin cezai sorumluluğuyla ilgili olarak ise, 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nda özel düzenlemeler bulunmaktaydı. Söz konusu mülga Kanunun 233. maddesinde hakimin etki altında karar ve hüküm verme suçu, 244. maddesinde hakimin kayırma veya düşmanlık duygusu ile kanuna aykırı hüküm verme suçu öngörülmekteydi. Ancak 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu‘nda bu suçlara yer verilmemiştir. Bununla birlikte 5237 sayılı Kanunun 252. maddesinin yedinci fıkrasında rüşvet suçunun yargı görevlileri tarafından işlenmesi ağırlaştırıcı sebep olarak düzenlenmiştir. Bu hüküm dışında hakimlerle ilgili özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Fakat 257. madde de görevi kötüye kullanma suçu düzenlenmiş olup , Yargıtay Ceza Genel Kurulu, söz konusu hükmün hakim ve savcılar için de uygulanacağı yönünde karar vermiştir.
Hakimin tarafsızlığını sağlamak amacıyla sadece hukuki ve cezai sorumluluk halleri değil disiplin sorumluluğuna ilişkin hükümler de öngörülmüştür. 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu‘nun 62 vd. maddelerinde disiplin cezaları uyarma, aylıktan kesme, kınama, kademe ilerlemesini durdurma, derece yükselmesini durdurma, yer değiştirme, meslekten çıkarma şeklinde belirlenmiştir. Söz konusu Kanun’un 68. maddesinde yer değiştirme cezası düzenlenmiş olup, bu hükümde sıralanan sebeplerin önemli bir kısmı hakimin tarafsızlığıyla ilgilidir. Buna göre, “b) Yaptıkları işler veya davranışlarıyla görevini doğru ve tarafsız yapamayacağı kanısını uyandırmak, c) Hatır ve gönüle bakarak veya kişisel duygulara kapılarak görev yaptığı kanısını uyandırmak, e) Madde tayin ve deliller elde edilmemiş olsa bile, rüşvet aldığı veya irtikapta bulunduğu kanısını uyandırmak, f) Doğrudan doğruya veya aracı eliyle hediye istemek ve görev sırasında olmasa dahi çıkar sağlamak amacı ile verilen hediyeyi kabul veya iş sahiplerinden borç istemek veya almak, hallerinde “ yer değiştirme cezası uygulanmaktadır. Ayrıca aynı kanunun 69. maddesinde meslekten çıkarma cezası düzenlenmiştir. Söz konusu maddeye göre: “Meslekten çıkarma: Bir daha mesleğe alınmamak üzere göreve son verilmesidir. 68 inci maddenin (e) bendinde yazılı hallerden dolayı hangi sınıf ve derecede olursa olsun iki defa, diğer hallerden dolayı bir derecede iki veya derece ve sınıf kaydı aranmaksızın üç defa yer değiştirme veya derece yükselmesinin durdurulması cezası almış olmak… meslekten çıkarılmayı gerektirir… “ 68. madde de ise biraz önce belirtildiği üzere esas olarak hakimin tarafsızlığını kaybederek karar veya hüküm vermesinin somut halleri düzenlenmiştir. Bu yönüyle değerlendirildiğinde hakimin tarafsızlığını kaybetmesi, 69. maddedeki şartların gerçekleşmesi halinde, hakimin meslekten çıkarılmasının en önemli sebeplerinden birini oluşturmaktadır.
Aleni Surette Yargılanma Hakkı
Hakimin tarafsızlığını sağlamak amacıyla hakimin yasaklılığı ve reddi müesseselerinin yanı sıra ayrıca aleniyet ilkesi de kabul edilmiştir. Aleni surette yargılanma hakkı adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul edilmektedir. Anayasa’nın 141. maddesinin ilk iki fıkrasında aleniyet ilkesi düzenlenmiştir. Söz konusu hükme göre: “Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir. Küçüklerin yargılanması hakkında kanunla özel hükümler konulur.” Anayasanın 141. maddesindeki bu hükmün yanı sıra Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 28. maddesinde, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 182. maddesinde ve İdari Yargılama Usul Kanunu’nun 18. maddesinde söz konusu ilkeyle ilgili düzenlemeler öngörülmüştür.
Aleniyet ilkesi esas olarak, mahkemelerde cereyan eden duruşmaların aksi kanunda öngörülmedikçe, herkese açık olmasını ifade etmektedir. Aleniyet ilkesi, halkın yargılamayı izlemesine ve yargılama sonunda verilen kararı öğrenebilmesine imkan sağlar. Bu ilke sayesinde, yargılamayı izleyenler, hakimin, taraflara karşı tutum ve davranışlarını, taraflara hoşgörü ve şiddetle yaklaşıp yaklaşmadığını, nasıl hitap ettiğini hatta ses tonunun nasıl olduğunu müşahede etme imkanı sağladığı için, hakimin bağımsız ve tarafsız hareket edip etmediğinin tespitini sağlar. Öte yandan bu ilke sayesinde, yargılamanın herkesin gözü önünde cereyan etmesinden dolayı, hakimlerin bağımsız ve tarafsız olmadıklarına ilişkin şüpheleri bertaraf ederek, hakimleri de koruduğu kabul edilmektedir.