Doğum izni sürelerinin borçlanılması hukukumuza 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile girmiştir. Doğum ya da analık izni tıpkı getirilen diğer borçlanma haklarında olduğu gibi (doktora ve uzmanlık öğrenim süreleri, avukatlık staj süreleri, beraatla sonuçlanmak kaydıyla gözaltı veya tutuklulukta geçen süreler, grev veya lokavtta geçen süreler, askerlik süreleri, seçime katılacak adayların görevlerinden istifaları ile seçimler arasında geçen süreler vs.) Yasa gereği gelir ya da ücret elde edilemeden ve dolayısıyla prim de yatırılamadan geçirilen bir süredir. Yasakoyucu sosyal düşüncelerle çıkarlar dengesini ve adalet duygularını da gözeterek bu sürelerin sonradan prim ödenerek sigortalılıkta geçmiş gibi işlem görmesini hükme bağlamıştır. Bununla sigortalıların, hayatının belli bir döneminde elinde olmadan uğradığı kaybı bir ölçüde telafi edilmek istenmiştir.
Böylelikle doğum borçlanması yapan kadın sigortalı çalışmadan gün elde etmiş olur. Kadın sigortalılar genellikle emeklilik için gerekli yaş ve sigortalılık süresi şartını doldururlar ancak doğum nedeniyle iş hayatından uzak kaldıkları için prim ödeme gün sayısı şartını sağlayamazlar. Bu durumda doğum borçlanması devreye girer ve prim ödeme gün sayısını doldurma hakkı tanır. Doğum borçlanması ile prim ödeme gün sayısı artan kadın sigortalı emekli olma hakkına kavuşabilir.
5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu madde 41 uyarınca kadın sigortalılar kanun gereği kullandıkları ücretsiz doğum ve analık izni sürelerini borçlanabilirler. Doğum borçlanması en çok üç doğum ile çocuğun sağ doğması ve yaşaması şartına bağlıdır. Doğum izninin sonradan borçlanması söz konusu olduğunda doğum sırasında aktif sigortalı olma şartı da aranmaz. Doğum sırasında isteğe bağlı sigortalı olunması bu haktan yararlanmaya engel değildir. Yine bu haktan yararlanmak isteyen kadın aktif ya da pasif sigortalı olabilir.
Doğum Borçlanması Başvurusu Nereye Yapılır?
Doğum borçlanması başvurusunun kamu görevlileri dışındaki sigortalı kadınlar en son çalıştığı yerde bulunan Sosyal Güvelik İl Müdürlüğüne, kamu görevlileri ise Sosyal Güvenlik Kurumu Sigorta Primleri Genel Müdürlüğü Kamu Görevlileri Daire Başkanlığına yazılı başvuru ile yapılması gerekir.
Doğum Borçlanması Süreleri Ne kadardır?
- Sigortalı kadının doğumdan sonraki sekiz haftalık, çoğul gebelik halinde ise on haftalık süreleri, doğuma üç hafta kalıncaya kadar çalışması halinde, doğum sonrası istirahat süresine eklenen süre dahil toplam istirahat süresi ile birlikte toplam iki yıllık süre borçlanılabilir.
- Kadın sigortalılar doğum nedeniyle çalışamadıkları en fazla üç defa olmak üzere ikişer yıllık sürelerini (toplamda en fazla 6 yıla tekabül etmektedir.) borçlanabilir.
- Doğum borçlanması talebinde bulunan kadın sigortalıların doğum yaptığı tarihten sonra adına primi ödenmiş süreler borçlanma hesabında dikkate alınmaz. Prim ödenmiş süreler iki yıllık süreden düşülerek kalan süre borçlandırılabilir.
- Doğum borçlanması yapılacak sürede çocuğun vefat etmesi halinde vefat tarihine kadar olan süreler borçlanılabilir.
- İlk doğumunu yaptıktan sonra iki yıl dolmadan ikinci doğumunu yapan kadın sigortalı, ilk doğumdan ikinci doğuma kadar geçen süre ile ikinci doğum için borçlanabileceği iki yıllık sürenin toplamı kadar geçen süreyi borçlanılabilir.
Doğum Borçlanması Tutarı Ne Kadardır?
Asgari ücretteki artışla birlikte doğum borçlanması tutarı da arttı. Doğum borçlanması tutarı 2018 yılı için günlük en düşük 18.96 liradan 21.64 liraya çıktı. Bu yıl tabandan borçlanması yapacak bir anne tek çocuk için (720 gün) en az 15 bin 580 lira, 2 çocuk için (1440 gün) 31 bin 162 lira, 3 çocuk için (2160 gün) 43 bin 6742 lira ödeyecek.
Doğum Borçlanması İle İlgili Sık Sorulanlar
- Hizmet Borçlanması İşlemleri Hakkındaki 16.9.2010 tarih ve 2010/106 sayılı Genelge uyarıca ilk doğum yaptıktan sonra iki yıl dolmadan ikinci doğumunu yapan kadın sigortalı, ilk doğumdan ikinci doğuma kadar geçen süre ile ikinci doğum için borçlanabileceği iki yıllık sürenin toplamı kadar geçen süreyi borçlanabilir.
- 4857 Sayılı İş Kanunu madde 74’te sözü edilen doğum öncesi sekiz ve doğum sonrası sekiz haftalık olmak üzere en çok on altı haftalık süreyi ve buna ek olarak talebi halinde verilen altı aya kadar ücretsiz izin hakkını borçlanabilirler.
- 4/1(a) kapsamındaki kadın sigortalılar 4857 Sayılı İş Kanunu uyarınca kullandıkları ücretsiz analık ya da doğum iznini borçlanabilecekleri gibi buna ek olarak doğum tarihinden sonraki en çok iki yıllık süreyi de borçlanabilirler.
- 4/1(c)’liler ise yani kamu görevlileri 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu uyarınca doğumdan önceki sekiz ve doğumdan sonraki sekiz hafta olmak üzere on altı hafta doğum iznine sahiptirler. Ancak bu süre ücretli (aylıklı) olduğundan yasanın bu hükmüne göre borçlanma olanağı yoktur. Bununla beraber 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu madde 108/3 uyarınca doğum yapan memurlara istekleri halinde 104. maddenin A bendinde belirtilen sürelerin ise (yani on altı haftalık, çoğul gebelik halinde ise on sekiz haftalık sürenin) bitiminden itibaren on iki aya kadar aylıksız izin hakkı tanımıştır. İşte kadın memurların doğum nedeniyle borçlanabilecekleri süre bu süredir. Belirtelim ki, memurların aylıksız izin sürelerini borçlanma olanağı 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu madde 41/1a’dan başka madde 41/1c’de de düzenlenmiştir. Öyleyse kadın memur doğum borçlanmasını dilerse madde 41/1a dilerse 41/1c’ye göre isteyebilir. Hüküm ve sonuçları itibariyle ikisi arasında fark yoktur.
- 4/1(b)’lilere (bağımsız çalışanlara) doğum borçlanması hakkı tanınmamıştır. 16.9.2010 tarih ve 2010/106 sayılı Genelge’de de açıkça 1479 sayılı Kanuna tabi olanların doğum izni borçlanması hakkından yararlanamayacakları ifade edilmiştir.
- İki yaşını doldurmamış çocuğu eşiyle birlikte veya tek başına evlat edinen kadın sigortalılar da doğum borçlanması yapabilir. Diğer yandan, evlat edinilen çocuğu doğuran annenin de doğum borçlanması yapma hakkı bulunmaktadır. Evlat edinilen çocuğu doğuran anne doğumdan evlatlık verildiği süreye kadar olan geçen iki yılı borçlanabilir. Evlat edinen anne ise çocuğu evlat edindiği tarihten doğumdan sonraki iki yıllık sürenin dolduğu tarihe kadar olan süreyi borçlanabilir. İki yaşını doldurmuş çocuğu evlat edinen kadın sigortalıların ise doğum borçlanması yapma hakkı bulunmamaktadır.
Sonuç olarak, m.4/1, a bendi kapsamında tescil edilmişken yapılan doğumlar sebebiyle çalışılmayan iki yıllık sürelerin -diğer koşulların varlığı halinde- borçlanılabileceği, tescil edilmeden gerçekleşen doğumlar sebebiyle borçlanma yapılamayacağı kabul edilmelidir ( Öğr. Gör. Dr. E. Özkaraca, Legal İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, 26/2010, s. 523 vd ).
Somut olay yukarda açıklanan ilkeler ışığında değerlendirildiğinde, ilk kez 506 Sayılı Kanun kapsamında 20.6.1993 tarihinde zorunlu sigortalı olduğu anlaşılan davacının, 22.12.1980 ve 24.4.1983 tarihlerinde gerçekleştirdiği doğumlar sebebiyle doğum borçlanması yapamayacağı göz önünde tutulmaksızın yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.
5510 sayılı Kanun’un Geçici 20. maddesi ile 506 sayılı Kanu’nun Geçici 20. maddesi kapsamındaki bankalar, sigorta ve reasürans şirketleri, ticaret odaları, sanayi odaları, borsalar veya bunların teşkil ettikleri birlikler personeli için kurulmuş bulunan sandıkların iştirakçileri ile aylık veya gelir bağlanmış olanlar ile bunların hak sahipleri herhangi bir işleme gerek kalmaksızın bu maddenin yayımı tarihinden itibaren üç yıl içinde Sosyal Güvenlik Kurumuna devredilerek bu Kanun kapsamına alınacağı kabul edilmiştir. Devir için öngörülen üç yıllık sürenin Bakanlar Kurulu Kararı ile en fazla iki yıl daha uzatılabileceği ve devir tarihi itibarıyla sandık iştirakçilerinin bu Kanunun 4 üncü maddesinin ( a ) bendi kapsamında sigortalı sayılacağı kabul edilmiştir. Bu düzenlemeye göre söz konusu sandıkların 2011 yılında Sosyal Güvenlik Kurumuna devredilmesi gerekirken Bakanlar Kurulu, 14.03.2011 tarih ve 2011/1559 sayılı kararı ile uzatma yetkisini kullanarak sürenin iki yıl uzatılmasına karar vermiş ve devrin gerçekleşmesi 2013 yılına ertelenmiştir. 6283 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile 5510 sayılı Kanun’un Geçici 20 maddesinin birinci fıkrasının ikinci fıkrasında yer alan “iki yıl” ibaresi “dört yıl” olarak değiştirilerek banka sandıklarının devri için öngörülen süre 2015 yılına uzatılmış olup Bakanlar Kurulu 08.04.2013 tarih ve 2013/4617 sayılı kararı ile uzatma yetkisini ikinci kez kullanarak 1 yıl daha sürenin uzamasına karar vermiştir.
Bu düzenlemeler nedeniyle 5510 sayılı Kanunun Geçici 20. maddesinde, sandıkların Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı’na kendiliğinden devrini öngören süre dava ve karar tarihi itibariyle henüz dolmadığı için, ilk kez 506 sayılı Kanun kapsamında 19.06.2003 tarihinden itibaren zorunlu sigortalı olduğu anlaşılan davacının, doğumlar öncesinde 20.03.1986-02.02.1988 tarihleri arasındaki 506 sayılı Kanun’un Geçici 20 kapsamındaki sandık kapsamında geçen hizmetlerinin 5510 sayılı Kanun’un 4. maddesinin a bendi kapsamında belirtilen hizmetler kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir.
Hizmet akdine bağlı çalışan kadınlara ilk kez doğum borçlanması yapabilme imkanı tanıyan 5510 sayılı Kanun’un 41/1.a düzenlemesinde, “a” bendinin ilk kısmında yer verilen borçlanma imkanı, çalışırken ücretsiz doğum ya da analık izni kullanılan sürelere ilişkindir ki bu doğal olarak daha önce sigortalı olmayı gerektirir. Aynı bendin ikinci kısmındaki borçlanma imkanı ise doğrudan ve sadece 4 /1-a kapsamındaki sigortalı kadına tanınmış ve borçlanacağı süre ( doğum tarihinden sonra iki yıllık süreyi geçmemek kaydıyla hizmet akdine istinaden işyerinde çalışmayacağı süre ) olarak tanımlanmıştır. Dolayısıyla bu imkandan yararlanabilmek için de, geçmişte hizmet akdine dayalı olarak zorunlu sigortalılık tescilinin yapılmış olması koşulu kabul edilmektedir ( Hukuk Genel Kurulu’nun 18.05.2011 günlü 2011/10-311 Esas ve 2011/322 Karar sayılı kararı )
Somut olayda, 506 sayılı Kanun kapsamında ilk kez 19.06.2003 tarihinden itibaren zorunlu sigortalı olduğu anlaşılan davacının, doğumlar öncesinde 20.03.1986-02.02.1988 tarihleri arasındaki 506 sayılı Kanun’un Geçici 20. maddesi kapsamındaki sandık kapsamında geçen hizmetlerinin 5510 sayılı Kanun’un 4. maddesinin a bendi kapsamında belirtilen hizmetler kapsamında değerlendirilmesi mümkün olmadığından Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Kural olarak her kanun, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren derhal hukuksal sonuçlarını doğurmaya başlar ve bu tarihten sonra meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır. Bu kuralın doğal sonucu da, kanunların geriye yürümemeleridir.
Ancak sosyal güvenlik hukukunun özel ve kamusal niteliği itibarıyla ve 5510 sayılı Kanunda, anılan hükümle getirilen, sigortalıların lehine olan bu borçlanma hakkının, Kanunun yürürlüğünden önceki doğum olaylarına uygulanmasını engelleyen bir düzenlemenin olmadığı gözetildiğinde, 5510 sayılı Kanunun yürürlük tarihinden önce meydana gelmiş doğum olaylarına da uygulanabileceğini kabul etmek gereklidir. Zira maddi hukukun her zaman, hayatın değişen sosyal akışı içinde gelişen tüm olayları ve ayrıntıları kurallaştırma gücüne sahip olmadığını da dikkate alıp, çıkarlar dengesi ve adalet duygularını gözeterek toplumun gereksinmelerini karşılamakla yükümlü bulunan yargı organları, sigortalıların lehine hükümler içeren düzenlemelerin yürürlüğe girdiği durumlarda, kanun koyucunun amacını da göz önünde bulundurarak, söze oranla öze üstünlük tanıyan bir yorumla sonuca varmalıdır.
Doğuma dayalı borçlanma hakkından yararlanabilmek için doğum sırasında aktif sigortalı olma şartının aranıp aranmayacağı hususunda ise, geçmişte hizmet akdine dayalı olarak zorunlu sigortalılık tescilinin yapılmış olması, bu haktan yararlanabilmesi için yeterli sayılmalıdır. Kadının fiziksel yapısı, doğurganlık işlevi, aile yükümlülükleri ile çalışma yaşamındaki konumu yanında, doğum borçlanmasıyla amaçlanan sonucun tam olarak elde edilebilmesi için, bu tip borçlanmalarda aranan doğum öncesi sigortalılık, herhangi bir süre sınırına tabi tutulmamalıdır. Konuyla ilgili olarak 5510 sayılı Kanunda değişiklik yapan 5754 sayılı Kanuna ilişkin TBMM alt komisyon raporunda bu değişiklik hakkında, “Ücretsiz doğum ya da analık izin sürelerinin de borçlanılacak sürelerden sayıldığı, bu sürelerde kadın çalışanların doğum ve çocuk bakımı gibi özel bir durum nedeniyle izin kullandığı, bunun sonucunda doğum yapan kadının sosyal güvenlik alanındaki bir hakkı kullanmasından dolayı emeklilikle ilgili sürelerini tamamlamak için ortaya çıkan bir maliyete katlanmak zorunda kalacağı, oysa çocuk bakımının aynı zamanda toplumsal olarak devletin de üstlenmesi gereken bir sorumluluk olduğu…” görüşlerine yer verilmiştir. Bu yaklaşım, cinsiyeti sebebiyle sosyal güvenlik şemsiyesinde farklı muamele görmesi gereken ve başta yaşlılık aylığı olmak üzere çeşitli sosyal güvenlik hakları yönünden de bu şekilde değerlendirilen kadınlar için karşı cinsle eşitliği sağlayıcı bir bakış açısı getirecektir. Böylelikle, prim yatırma imkanı bulunamadığı halde yasa koyucunun çeşitli saiklerle sigortalılık imkanı sunmak ve prim süresine eklemek istediği bu gibi dönemlerin telafisine yönelik getirilen borçlanma müessesesinin amacı da gerçekleşmiş olacaktır. Aksine bir yorum, kanunda bu yönde bir sınırlamanın olmadığı da gözetildiğinde, sosyal güvenlik hakkına aykırılık oluşturacaktır. Hukuk Genel Kurulunun 27.4.2006 gün ve 10-367/386 sayılı kararında da vurgulandığı üzere sosyal güvenlik, sosyal hukuk devleti tanımı içerisinde yer alan ve bu ilkeyi oluşturan temel kavramlardan birisidir. Sosyal güvenlik alanında oluşturulacak tüm kuralların, özde, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun olması zorunludur. Sosyal güvenlik, insanlığın en derin gereksiniminin bir sonucudur. Bu gereksinim, bireyin karşılaşacağı ve yaşamı için tehlike oluşturan olaylara karşı bir güvence arayışının ürünüdür. Tehlikeye ve yoksulluğa düşen birey için asgari bir güvence sağlamak, sosyal güvenliğin varoluş koşulu, diğer bir ifadeyle, olmazsa olmazıdır. Önemli olan yön, sosyal güvenlik kavramına, işlevsel olarak temel bir insanlık hakkı görünümü yaratmaktır.
Doğuma dayalı borçlanma talep tarihinde sigortalı olmanın gerekip gerekmeyeceği noktasında ise Kanun koyucunun bahis konusu düzenlemede, doğuma dayalı borçlanma hakkını verdiği kişinin borçlanma talep tarihinde sigortalı olmasını gerekli gören bir ifadeye yer vermediği ve bu düzenlemeye göre sigortalı olanların yanında, hak sahiplerinin de, yazılı talepte bulunmaları halinde borçlanabilecekleri dikkate alındığında, böyle bir şartın var olmadığı belirgindir.
Somut olayda, ilk kez 506 sayılı Kanun kapsamında 01.6.1982 tarihinde zorunlu sigortalı olduğu anlaşılan davacının, 3.3.1987 ve 21.3.1988 tarihlerinde gerçekleştirdiği doğumlar sebebiyle, ancak doğum tarihinden sonra iki yıllık süreyi geçmemek kaydıyla, hizmet akdine istinaden işyerinde çalışmaması ve çocuğunun yaşaması şartlarının dışında, başkaca bir şart aranmaksızın borçlanma hakkına sahip olduğu kabul edilmelidir. Yapılacak değerlendirmede, zorunlu sigortalı olarak tescil edildikten sonra ilk doğumu yapan ve iki yıllık süre dolmadan ve tekrar çalışmaya başlamadan ikinci doğumu yapan kadın sigortalının, ilk doğumdan ikinci doğuma kadar geçen süre ile ikinci doğum için borçlanabileceği iki yıllık sürenin toplamı kadar geçen süreyi borçlanabileceği gözetilmelidir.
Mahkemece, anılan maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.