Tanıklık, kamu yararının ağırlık taşıdığı toplumsal bir görev olup tanık bu görevi yerine getirmekle yükümlüdür. Tanıkların bu yükümlülüklerini yerine getirmeleri için öncelikle davetiye ile çağrılmaları gerekir. Esas bu olmakla beraber yargılamanın hızlı olması amacı ile telefon, telgraf, faks ve benzeri haberleşme araçlarından da yararlanılması uygun görülmüş ve davetin bu araçlarla da yapılabilmesi kabul edilmiştir.
Davet üzerine gelmemenin yasal sonuçları, davetiye, telgraf, faks gibi yazı ile yapılan çağrılarda yazılı ve telefonla gerçekleştirilen çağrıda sözlü olarak tanığa bildirilir. Tebligatın yapıldığı ve yasal sonuçlarının bildirildiği çağrının türüne göre ilgilinin imzasının alınması veya görevli tarafından tutanak düzenlenmesi suretiyle belgelendirilir.
Mahkeme, tutuklu veya ivedi işler ile davanın özellik ve niteliği bakımından zorunlu gördüğü hallerde, açıklanan kuraldan ayrılarak tanıklar için ihzar müzekkeresi verebilir. Müzekkerede zorla getirmenin nedenleri gösterilecek ve davetiye ile gelen tanıklarla ilgili hükümler uygulanacaktır.
Mahkeme, duruşma sürerken gelmemiş olan veya o aşamada davayla ilgisi bulunduğunu belirlediği bir kişinin dinlenmesi halinde davanın hüküm aşamasına ulaşabileceğini saptayabilir. Davaların kısa sürede sonuçlanmasına olanak sağlamak için bu ve benzeri durumlarda, mahkemenin, görevlilere tanığı duruşmaya getirmeleri konusunda yazılı olarak emir verebileceğini kabul etmiştir.
Cumhurbaşkanının tanıklığı ile ilgili çağırma ve ifade alma yönünden özel hükümlere yer verilmiştir: Cumhurbaşkanının tanık olarak çağrılamaması esas kuraldır; tanık sıfatıyla beyanı konutuna gidilerek alınacaktır. Cumhurbaşkanı isterse beyanını yazılı olarak da gönderebilir; ancak esas, beyanın hakim tarafından tutanağa geçirilmesidir. Başbakan, bakanlar ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri esas itibarıyla yetkili mahkeme veya merci tarafından dinleneceklerdir; ancak Ankara mahkemelerinde de dinlenebilirler.
Usulüne uygun olarak çağrılmış tanık gelmediğinde zorla getirilir. Ancak gelmeyen tanık önceden mazeretini bildirmiş ve bu mazereti kabul edilmiş ise zorla getirilmez ve yeniden davet olunur. Mazeretini bildirmeyen tanık, zorla getirilmesi dışında, gelmemesinin neden olduğu giderleri tazmin etmek zorunda kalacaktır. Önceden mazeretini bildirmediği veya bildirdiği mazereti kabul olunmadığı için zorla getirilen ve giderlere mahkum edilmiş bulunan tanık, gelmemesini haklı gösterecek nedenleri derhal açıklar ve bunları ispat ederse, hükmedilen gider iptal edilecektir.
Ceza Yargılamasında Tanığın Yemin Etmesi
Tanığın ceza davasında beyanı alınırken, 15 yaşını doldurmamış olanlar, ayırt etme gücüne sahip olmamaları nedeniyle yeminin niteliği ve önemini kavrayamayanlar ile soruşturma veya kovuşturma konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü olanlar yeminsiz dinlenir.
Tanıklıktan çekinme hakkına sahip olan tanıklara yemin ettirip ettirmemek hakim veya mahkemenin takdirine bağlıdır. Ancak, tanık yemin etmekten kendisi çekinebilir. Bu hususun kendisine bildirilmesi gereklidir.
Yemin, tanığın anlatacakları hususunda vicdanına hitap edilerek doğru söylemesini ve adalet yararına olarak tanığın beyanının içtenliğini sağlamak amacı ile verildiğinden, kamu düzenine ilişkindir. Yemin, esas itibarıyla beyandan önce edilir. Yeminin cezai sonuçları önceden bilinirse doğrunun daha büyük bir olasılıkla söyleneceği düşünülmüştür. Yeminin önemini, anlamını kavraması için, hakim yemin edecek olanlara, dinlemeden önce yeminin önemini anlatmalıdır.
Tanık, yemin ederken mahkeme başkanıda dahil herkes ayağa kalkar. Önce hakim yemin metnini tekrarlar, sonra tanık yüksek sesle yemin metnini tekrarlar. Hakim veya yetkili yemin metnini söyledikten sonra tanığın “ederim” sözcüğünü söylemesi yeterli değildir. Tanık beyanından önce yemin ediyorsa “Bildiğimi dosdoğru söyleyeceğime namusum ve vicdanım üzerine yemin ederim.” şeklinde, beyanından sonra yemin ediyorsa “Bildiğimi dosdoğru söylediğime namusum ve vicdanım üzerine yemin ederim.” şeklinde yemin eder.
Sağır ve dilsizler, yemin şeklini yazıp imzalarını koyunca yemini yerine getirmiş sayılırlar. Okuma yazma bilmiyorlarsa, işaretle yemin ederler. Bu takdirde işaretlerden anlayan bir kimsenin aracılığına başvurulur. Geçici olarak konuşma yeteneğini kaybetmiş olanlar hakkında da aynı usule başvurulur. Kişi, sağır ve dilsiz olmadığı hâlde, sağır ve dilsiz gibi hareket ederek yemin etmiş ise ettiği yemin geçerli sayılmalıdır.
Ceza Yargılamasında Tanıklıktan Çekinme
Tanık, bildiklerini söylemek zorundadır. Ancak, bazı hallerde bu zorunluk biyolojik gerçeklere veya sosyo-psikolojik ilişkilere ters düşmektedir. Nitekim, kendisinin veya bir yakınının cezalandırılması sonucuna götürecek zorunluk, tanığı yalan beyana zorlama anlamını taşıyacaktır. Oysa tanıklık gerçeğin öğrenilmesi için bir araçtır. Bunun en iyi şekilde elde edilmesi, samimi, doğru tanıklıkla gerçeğe ulaşılması gerekmektedir. Bunun için tanığa yemin ettirilerek tarafsızlığını sağlamaya çalışılır. Tarafsız olmayacağını bile bile kişiyi tanıklığa mecbur tutmak bu gerçeklerle bağdaşmayacağı için 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu Madde 45 ile bazı kişilere tanıklıktan çekinme olanağı tanınmıştır. Buna Göre;
Şüpheli veya sanığın:
1. Nişanlısı,
2. Evlilik bağı kalmasa bile karısı veya kocası,
3. Kan hısımlığı veya kayın hısımlığından üstsoy ve altsoyu,
4. Üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil), kan hısımlığından yansoy hısımı ile evlilik bağı kalmasa bile üçüncü dereceye kadar bu derece dahil kayın hısımlığından yansoy hısımı,
5. Evlâtlığı veya evlât edineni.
tanıklıktan çekinebilir.
Burada sözü edilen kayın hısımlığı sadece eşlerden biri ile diğerinin kan hısımları arasındaki bağdır. Baldız ile görümce, iki kayınpeder arasında böyle bir bağ bulunmadığı için adı geçenler madde kapsamına girmeyecekleri gibi, tanınmama veya babalığa hükmedilmeme sonucu hukuken koca ile hısımlık ilişkisi kurulmayan kişi ile sanık durumunda bulunan kadın arasında da kişisel hısımlık bulunmadığı için sözü edilen kişi, sanık durumundaki analığı hakkında tanıklıktan çekinemeyecektir. Bunun dışındaki kişiler analığı veya babalığı ile kayın hısımı olduklarından madde kapsamı içinde olacaklardır.
Tanıklıktan çekinme isteğe bağlıdır. Şu kadar ki, tanığın beyanını takdir hakime ait bulunduğundan, tanıklık yapmak isteyenlere yemin gerekip gerekmeyeceğine yine hakim karar verecektir. Ayrıca yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı nedeniyle tanıklıktan çekinmenin anlamını kavrayamayacak kişiler yasal temsilcilerinin rızasıyla tanık olarak dinlenebilirler. Yasal temsilci şüpheli veya sanık ise, çekinme hususunda karar veremez.
Mahkeme tarafından, tanıklıktan çekinebilecek olan kimselere beyanda bulunmadan önce tanıklıktan çekinebilecekleri bildirilir. Bu husus bildirilmeden alınan beyanın hükmü yoktur.
Bununla birlikte aşağıda belirtilen durumlarda da tanıklıktan çekinme mümkündür:
Avukatlar veya stajyerleri veya yardımcıları, bu sıfatları dolayısıyla veya yüklendikleri yargı görevi nedeniyle öğrendikleri sırlar hakkında tanıklıktan çekinebilirler. Bu kişilerin tanıklıktan çekinmeleri zorunluktur. Bunlar ilgilinin rızası bulunsa bile belirtilen hususlarda tanıklık yapamazlar. Avukatın mesleki sırrı koruma yükümü, avukatın sıfatı veya yüklendiği yargı görevi nedeniyle elde ettiği bütün sırları kapsamaktadır. Bu itibarla avukatın müvekkili ile bütün haberleşmesi de mesleki sır içindedir. Mesleki sıfat dolayısıyla veya yargı görevi nedeniyle elde edilmemiş olan bilgiler bakımından tanıklıktan çekinilemeyecektir. Hakimin, bilginin ne suretle elde edildiğine dair beyanları takdir yetkisi vardır.
Hekimler, diş hekimleri, eczacılar, ebeler ve bunların yardımcıları ve diğer bütün tıp meslek veya sanatları mensupları, bu sıfatları dolayısıyla hastaları ile bunların yakınlarına ait öğrendikleri sırlar hakkında tanıklıktan çekinebilirler. Bu kişilerin tanıklıktan çekinmeleri zorunluktur. Bunlar ilgilinin rızası bulunsa bile belirtilen hususlarda tanıklık yapamazlar.
Mali işlerde görevlendirilmiş müşavirler ve noterler, hizmet verdikleri kişilerin, sıfatları dolayısıyla öğrendikleri sırları hakkında tanıklıktan çekinebileceklerdir. Bu kişilerin tanıklıktan çekinmeleri zorunluktur. Bunlar ilgilinin rızası bulunsa bile belirtilen hususlarda tanıklık yapamazlar.
Kolluk mensupları, bu sıfatları nedeniyle üç grup kişi hakkında öğrendikleri bazı bilgiler hususunda tanıklıktan vazgeçebileceklerdir. Kolluk mensubu, kendilerinin veya yakınlarının hayat ve sağlıklarını korumak amacıyla kimliklerini açıklamayı reddetmiş bulunan tanıkların kimliklerini açıklamaktan çekinebilir. Yine aynı nedenle suçu ihbar etmiş olanların kimlikleri hususunda da tanıklıktan çekinilebilir. Ayrıca kolluğa suçlar ve suçlular hakkında sürekli bilgi veren kimselerin de kimliklerini kolluk mensupları açıklamaktan çekinebilirler.
Devlet memurları ve diğer kamu görevlileri, görevleri nedeniyle öğrendikleri ve saklamakla yükümlü oldukları Devletin güvenliği veya temel dış yararlarına ilişkin sırlar hakkında tanık sıfatıyla dinlenmeleri sırrın ait olduğu makam amirinin iznine bağlıdır. Amirin olumsuz beyanına karşı mahkeme, bu tanıklığın davanın sonuca ulaştırılabilmesi için zorunlu olduğu gerekçesiyle ilgili bakana başvurabilir. Amirin veya onun olumsuz beyanına karşı başvurulan bakanın izni olmadıkça hakimin bu kişileri dinlemek yetkisi yoktur. Hakimin izin almadan saptayacağı tanık anlatımı hukuka aykırı olarak elde edilmiş olacağından hükme esas teşkil edemeyecektir.